BBS ONLINE
 


Hukuk meslek grupları ve özellikle de avukat meslektaşlarımız dünyanın her yerinde fıkraların ve şakaların önemli malzemelerinden biridir. Bu sayfada hukukla ilgili gerçek mizahi olayları ve fıkra ve şakaları bulabilirsiniz. Özellikle hukukçu meslektaşlarımızın engin hoşgörülerine sığınarak ufak tebessümler için..

           (Gerçek Olay) "Kars'da iki aşiret arasında bir yaylanın mülkiyeti konusunda ihtilaf uzun zaman dava olmadan sürmüş, bu durum bayağı kavgalara sahne olmuştu. Derken bir vali bir gün iki aşiretin reisleri olan Hasso ve Cello' yu biraraya getirerek "kanun var, nizam var, hükümet var, siz bu konuyu mahkemeye götürün" der ve doğal olarak dava başlar. Hasso ve Cello karşılıklı davacı ve davalıdırlar. Dava sürer, taraflar keşif talebinde bulunur, yapılan her keşfe birisi itiraz ederken bir yandan tecrübesiz hakimler, diğer yandan da her keşifte bulunamayan teknik elemanlar yerine başka niteliklerde bilirkişilerin götürülmesi nedeni ile raporlara itirazlar , bunların zorunlu olarak kabulü nedeni ile dava uzadıkça uzamış ve bu arada 30 yıl geçmişti. Nihayet deneyimli bir hakim gelmiş ve hükme yeterli keşfi yapmış ve kararını açıklamıştı. Sonuç "... mevkii,... yerde bulunan gayrımenkulün mülkiyetinin Hasan'a ait olduğunun tesbitine ve adına tesciline, Celal'in müdahalesinin men i ne karar verildi." Cello Türkçe bilmediği için hakimin sözlerinden birşey anlamamıştı. Davayı kazanan Hasso Türkçe anladığı için gülümseyerek dışarı çıkarken, Cello onun yanına yaklaşarak "çı bu, tu çıma dıkenni?" (ne oldu?neden gülüyorsun) diye sorunca hasoo: kürtçe "davayı ben kazandım, yayla benim" der.Türkçe bilmemekle birlikte çok cin olan Cello , Hasso'ya doğru dönerek; "eee hıkmate ıssa gooo, le ara mı te e çı bıbe?" Türkçesi : "Hükümet böyle dedi, ama bizim aramızda durum ne olacak?" (Av.Fuat Aldemir'den)

       (Gerçek Olay) "Yaklaşık 30 yıl önce Ağrı'da "Topal Tahir lakaplı babacan Azeri bir hakim vardı. Dava bir kadının fuhuş yaparken yakalanması nedeni açılmıştı. Olay, vukuu takip eden kısa sürede hakimin önüne gelmişti ve topal Tahir sordu:"eye sen eşne-fişne yapırmışsın, ne diirsen?"kadın: "Vallah billah ben bişey yapmadım.Ben namuslu bir kadınım hakim bey." derken Topal Tahir'in gözü o sırada kadının sol bacağındaki çoraba takılmıştı ve kadının çorabı aşağılarda idi, belli ki toparlanamadan polis adliyeye getirmişti. Kadın bu sırada devam ediyordu "vallaha ben namuslu bir kadınım hakim bey". Bunun üzerine Topal Tahir sanık kadına çorabına baka baka ;"eye bellidir belli, senin namuslu olduğun çorabından belli."diyerek kadını cezaevine gönderdi." (Av.Fuat Aldemir'den)

       (Gerçek Olay) "Olay halen Yargıtayda hakim olan annemin başından geçiyor: Annem 1982de XXX ilinin XXX ilçesinde ağır ceza mahkemesi üyesi...Bir davanın keşfi için ücra bir köye gittiklerinde bir yaşlı teyzeye olayla ilgili bir soru soruyor.. Kadının yanıtı tam şok..Kadın "Hadi ordan şeytanın tohumu! Sen beni salak mı sandın? Ben padişahın kadınları kadı yapmadığını biliyorum" diyor. Annem acaba akli dengesi mi bozuk diyor ve diğer insanlara da soruyor ama maalesef tüm cevaplar aynı! Neredeyse hiçbirinin cumhuriyetten haberi yok. Atatürkü biliyorlar ama cumhuriyetin manasını bilmiyorlar. (Baran Doğan'dan)

        "Bir yaz günü İki arkadaş kahvede oturuyorlar ve; arkadaşlardan biri avukatın kahvenin önünden geçtiğini görür ve arkadaşına; " anlaşılan hava acayip soğuk !... ", diğer arkadaş şaşırmışcasına, " nerden çıkardın?... " der. " Baksana avukatın eli kendi cebinde!... " (İlker Korgan'dan)

       (Gerçek Olay) ERTAN BEYİN CÜBBESİ "Olayın kahramanı Av.Ertan! Adliye koridorunda duruşma saatini beklemektedir. Her naılsa cüppesini yanına almamıştır. Büro personeli Hüseyin'in orada olduğunu far eder. Ertan -Hüseyin, acilen bana bürodan cübbemi getir! Hüseyin-Ağabey cübbe nerede? Ertan -Büroda! Gültenin masasının civarında olacak! Hüseyin koşa kaşa büroya gider. Sekreter Gülten'in masasında o gün tamir için terziye getirdiği siyah etek durmaktadır katlanmış halde. Hüseyi kaptığı gibi adliyeye koşar ve can hıraş yetiştirir Ertan'a. Mübaşir avazı çıktığı kadar bağırmaktadır."Avukaaaat Ertaaan!!!" diye. Ertan bey kaptığı gibi Hüseyin'in elinden siyah eteği dalar duruşma salonuna! Bir yandan da eteği cübbe gibi giymeye çalışır, ama nafile. İşin farkına varan hakim seslenir Ertan'a; "Avukat bey ne yapıyorsunuz?". Ertan bey cevap verir" Cübbemi giymeye çalışıyorum hakim bey!" (Tevfik Aşlama'dan)

       (Gerçek Olay) " Komik mi, trajik mi siz karar verin! Yer Alanya İcra Ceza Mahkemesi. Karar aynıyla şöyle; "sanığın mal beyanında bulunmadığı, borcunu ödemeği taahhüt etmesine rağmen yerine getirmediği anlaşıldığından İİK.m.337/1 uyarınca mal beyanında bulunmayan sanığın 10 gün, yine ödeme taahhüdünü ihlal eden sanığın bu İİK.m.340 uyarınca 1 ay olmak üzere ÇOCUK DOĞRUNCAYA KADAR hafif hapis cezası ile tecziyesine...". İşin ters yanı zavallı sanık erkek! Ancak, işin arka planı şöyle! Katip bayan o zamanlarda hamile idi. Doğuma bir hafta falan vardı ki adli tatil öncesi iş yoğunluğu nedeni ile izin de kullanamamıştı. Kadıncağızın ayakları, yüzü... hasılı her tarafı şişmişti ve çalışmak zorunda idi. O günlerde bu durumdan dolayı çok acı çekiyordu. Aklı hep doğacak çocuğunda olduğundan aklından geçenlerde karar metnine girmiş. Bana düşende bu kararı öğrenir öğrenmez düşürmek oldu." (Tevfik Aşlama'dan)

       (Gerçek Olay)" Suç örgütleri Türkiye'nin belki en çok kazanan kurumları (!) olabilir, ama hiçbirinin Kolombiya'daki kadar gelişmiş yöntemler kullandığını sanmıyoruz. İşi dolayısıyla Kolombiya'nın başkenti Bogota'da yaşayan bir Amerikalı, bir sabah uyandığında 60 bin dolar değerindeki gıcır gıcır Mercedes'inin yerinde olmadığını görür. Polise yaptığı başvurular, gazeteye verdiği ilanlar sonuçsuz kalır. Allah'tan arabası sigortalıdır. Hemen gerekli işlemleri yapmak için sigorta şirketine başvurur. Bu sırada bir telefon gelir. Telefondaki ses, 10 bin dolarlık fidye karşılığında arabasını geri vermeyi önermektedir. Öykümüzün Amerikalı kahramanı, sigorta şirketinin tavsiyesiyle parayı öder ve aracını hırsızların söylediği yerde sapasağlam bulur. Telefon ertesi gün yine çalar ve hırsızlar, ''Parayı hemen ödediği için, arabasının bir yıl boyunca hırsızlığa karşı sigortalandığını'' söylerler. Ancak bir hafta sonra kahramanımızın Mercedes'i yine çalınır. Ertesi gün aynı hırsızlar telefon edip 10 bin dolar fidye isteyince Amerikalı dostumuz, ''Bu yaptığınız çok ayıp!'' diyerek hırsızları protesto eder: ''Geçen hafta da aracımı çaldınız ve ben fidyeyi ödeyince bir yıl boyunca dokunmayacağınızı söylediniz!'' Bunu üzerine telefondaki ses, böyle bir şey olmayacağını belirterek ''yine de her ihtimale karşı'' kontrol etmeye karar verir. Ahizeden bilgisayar tuşlarına basıldığı duyulmaktadır. Araştırmasını tamamlamayan oto hırsızı, binlerce kez özür dileyerek bir yanlışlık olduğunu kabul eder ve kurbanının arabasını nerede bulabileceğini söyler. Amerikalı dostumuz arabasını almaya gittiğinde ön koltuğun üzerinde, yapılan yanlışlıktan ötürü özür dileyen bir kart eşliğinde bir şişe şampanya bulur. Nasıl çete ama? " (Levent Yalçın'dan)

        "Aşağıdakiler mahkemelerde Amerikan Mahkemelerinde Avukatlar tarafından sorulmuş gerçek sorulardan derlenmiştir:
1. "Uykusunda ölen bir insan, ertesi günün sabahına kadar bunun farkına varamaz, değil mi doktor?"
2. "En genç olan oğlunuz, hani şu 20 yaşında olan, kaç yaşındaydı?"
3. "Resminiz çekilirken orada mıydınız?"
4. "Yalnız mıydiniz, yoksa kendi başınıza mıydınız?"
5. "Savaşta öldürülen kardeşiniz miydi, yoksa siz miydiniz?"
6. "Sizi öldürdü mü?"
7. "Çarpışma esnasında araçlar arasında ne kadar mesafe vardi?"
8. "Oradan ayrılana kadar orada mı kaldınız?"
9. "Kaç kere intihar etmeyi başardınız?"
10. -Soru "8 ağustosta mı hamile kaldınız?"
- Cevap: "Evet."
- Soru: "Peki o anda siz ne yapıyordunuz?"
11. -Soru: "Üç çocuğunuz var, değil mi?"
-Cevap: "Evet."
-Soru: "Kaçı erkek?"
-Cevap: "Erkek yok."
-Soru: "Hiç kızınız var mı?"
12. -Soru: "Merdivenler alt bodruma iniyor dediniz, değil mi?"
-Cevap: "Evet."
-Soru: "Peki bu merdivenler yukarı da çıkıyor muydu?"
13. -Soru: "Bay ___, geçen yaz kusursuz bir balayına çıktınız, değil mi?"
-Cevap: "Evet, Avrupa'ya..."
-Soru: "Eşiniz de sizinle geldi mi?"
14. -Soru: "İlk evliliğiniz niçin sona ermişti?"
-Cevap: "Ölüm sebebiyle."
-Soru: "Kim ölmüştü?"
15. -Soru: "Şüpheliyi tarif edebilir misiniz?"
-Cevap: "Orta boyluydu, sakalı vardı."
-Soru: "Erkek miydi, yoksa kadın mı?"
16. -Soru: "Bugüne kadar kaç ölü üzerinde otopsi yaptınız, doktor?"
-Cevap: "Bugüne kadar ki bütün otopsilerimi ölüler üzerinde yaptım."
17. Soru: "Bütün cevaplarınız sözlü olmak zorunda, anlaştık mı? Şimdi, hangi okula gidiyorsunuz?"
-Cevap: "Sözlü."
18. Soru: "Otopsiye basladığınız zamani hatırlıyor musunuz?"
-Cevap: "Aksam 8:30 civarında başladık."
-Soru: "Bay___ o esnada ölü müydü?"
-Cevap: "Hayır, sandalyeye oturmuş neden otopsi yaptığımı merak ediyordu."
19. Soru: "İdrar örneği verme imkanınız var mı?"
-Cevap: "Kendimi bildim bileli yapabilirim"

        (Gerçek Olay) "İzmir'de sulh ceza mahkemesinde staj yaparken bir duruşmadan ; kadın kocası tarafından dövüldüğü için şikayetçi olmuştur. Hakim önce nasihat eder daha sonra cezasını söyler ... gereği düşünüldü: bir milyon lira para cezası. Dava bitmiştir. Adam kafası önüne eğik duran karısının yanına yaklaşır: "yürü hadi yürü evimize! İşte ben parasını veririm cezasını da çekerim böyle döverim hadi eve.... " (Yeliz'den)

        "Şehrin hayırsever vakıflarından birinde çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu. "Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500,000 dolar ancak bu güne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?" Avukat bir süre düşündü, sonra; "-Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi?" görevli utandı. "-Şey hayır.". "-Sonra kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkum olduğunu?" Görevli utancından kıpkırmızı kesilmiş bir halde özür dilemeye çalışırken avukat onun sözünü kesti:"-Ya da kızkardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını? " Görevli yerin dibine geçmişti sadece, "-Hayır hiç bir bilgim yoktu ..." diye mırıldanabildi. Avukat bir kez daha onun sözünü keserek devam etti: "-Pekala, ben onlara zırnık para vermezken size niçin vereyim?"

        Mühendisin biri ölmüş ve büyük bir yanlışlık sonucunda cehenneme atılmış. Cehennemin konforundan hoşnut kalmayan mühendis bir takım iyileştirmeler yapmaya başlamış. Kısa bir süre sonra cehennem; klimalı odaları, otomatik tuvaletleri, asansörleri, içecek otomatları ve diğer lüksleri ile bayağı rahat bir yer haline gelmiş. Bu arada mühendisin de iyice tanınıp sevildiğini söylemeye gerek yok. Derken, günün birinde Cennet Meleği, Şeytanı aramış: "Selam, cehennemde işler nasıl gidiyor? neler yapıyorsunuz?" Şeytan, memnun mesut gülümsemiş: "Ohho..biz burada çok iyiyiz. Bir mühendis düştü buraya ki sorma gitsin.İnanılmaz lüks ve konforlu bir yer yaptı bizim orayı. Bir görsen, tuvaletlerimiz otomatik, kola makinemiz bile var." Melek şaşırır: "Nee! mühendis mi dedin? O adamın burada olması lazımdı çabuk onu buraya gönderin!" Şeytan: "Mümkünü yok! Kadromda bir mühendisin olmasından çok memnunum ve onu burada tutacağım!" diye çıkışmış. Cennet Meleği sinirle bağırmış: "Onu çabuk buraya gönder yoksa seni dava ederim!" Şeytan katıla katıla gülerken şunları söylemiş: "Evet, eminin yaparsın! Peki Avukatı nerden bulacaksın???" (Funda Kutluk'tan)

        (Gerçek Olay) "Bir gün kaçak Pakistanlıların davasında tercümanlık yapmak üzere çalıştığım otelin yakınındaki karakolun ricasıyla Sultanahmet adliyesine gitmiş. Nöbetçi hakimin bizden önceki davaları bitirmesini bekliyorum bir genci "otomobil hırsızlığı" suçlamasıyla getirdiler. Genç çaldığı otomobille giderken ilk trafik kontrol noktasında polise yakalanmış. Hakim klasik soruları yöneltip nasıl yaptığını sordu. Cevap evlere şenlik "valla ben yapmadım hakim bey!" "e oğlum araba senin altında yakalanmış" "valla hakim bey ben yolda yürüyordum yolda arkadaşlar arabayla yanıma geldiler 'al biraz arabayla dolaş' dediler bende aldım" "peki bu arkadaşlarının isimleri nedir?" "valla bilmiyorum hakim bey, hepsini mahalleden simaen tanıyorum!" "Peki sık sık böyle yolda hiç tanımadığın bir erkek sana araba verirmi?" "hı?!?" ama ne ben ne de polisler de gülmekten hal kalmadı..." (Menderes Karaküçük'ten)

        "Bir boşanma davasında taraflar hakim huzuruna çıkarlar. Birde müşterek çocukları var. Kadın tutturur hakim bey çocuğu bana vereceksiniz, çünkü onu dokuz ay karnımda taşıdım. Bunun üzerine koca kalkar hakim bey hayır çocuğu bana veriniz, niye sorar hakim. Adam başlar anlatmaya. Hakim Bey cola makinesi düşünüz delikten içeri parayı atıp kolayı alıyoruz.Şimdi kola makinanın mı olur yoksa parayı delikten atanın mı? Hakim katibe döner yaz kızım. Çocuk babaya verilecektir." (Aydoğan Karakılıç'tan)

        Cinsiyet tashihi davasında hakim cinsiyeti kızdan erkeğe çevrilmek istenen çocuğu hastaneye cinsiyet tespitine göndermek ister; Çocuğun babasının vekili o sırada çocuğa döner ve "hadi oğlum hakim amcan görsün, pantolonunu indir" der. Hakim müdahale edemeden pantolon ayaklara inmiştir bile.. Hakim gördüğü manzara karşısında artık direnemez ve "bizzat müşahade ettiğim üzere dava konusu çocuğun kız olan cinsiyetinin erkek olarak tashihine..." der ve davayı bitirir. (Bir Ziyaretçimizden)

        Mahkemede bir cinayet davasi görülüyordu.. Adamın katil olduğu hemen hemen kesindi, bunu gören sanık avukatının aklına bir şeytanlık geldi: "Bayanlar baylar.. hepinize bir sürprizim var!" diyerek saatine bakti.. "tam bir dakika sonra, müvekkilim tarafindan  öldürüldüğü iddia edilen kişi bu mahkeme salonundan içeri girecek!..." Bunun üzerine hakim, seyirciler ve bütün kafalar mahkeme salonunun kapısına döndü.. 1 dakika geçti.. ve hiçbirşey olmadi.. Bunun ardından avukat:   "Bakin..." dedi.." Ortaya bu iddiayi attım ve hepiniz  heyecan içinde kapıya bakip 1 dakika boyunca  beklediniz.. bu gösteriyor ki gerçekten ortada bir ölü olduğuna ve dolayisiyla müvekkilimin katil olduğuna sizler tamamıyle inanmış değilsiniz..." Ve bu sözün ardından hakim kararını açıkladı.. ve adamı suçlu buldu... Avukat şok içinde: "Ama nasıl olur??? Az önceki   gösteriden  hepiniz etkilendiniz..hepinizin kapıya baktığını gördüm!!!".  Hakim: "Evet doğru..hepimiz baktik" dedi... "...ama   müvekkiliniz bakmamıştı." (Melek Bölek'den)

        (Gerçek Olay) "Amerikanın bir şehrinde trafik konusunda sıfır töleransıyla bilinen polis departmanı uzun tartışamalardan sonra yeni bir uygulamaya geçmiştir.Trafik ışıklarını takılan gizli kameralar vasıtasıyla kural ihlalleri belirlenmekte ve bu delile dayanılarak ihlalciye ceza makbuzu gönderilmektedir.Bu uygulamanın ilk mağdurlarından biri de bir Türk arkadaşım oldu. Polis departmanından gelen zarfta arabasının kırmızı ışıkta geçerkenki görüntüsünün yanında 150 dolarlık ceza ödeme emri yer almaktadır. Bu ihbarnameyi alan muzip hemşerim 15 tane 10 dolarlık banknotun fotoğrafını çeker ve ve ödeme emriyle beraber ilgili departmana postalar.Sonraki hafta Türk arkadaşım, posta kutusunda polis departmanından gelen zarfı gülümseyerek açmaktadır. Zarfın içinde sadece bir fotoğraf bulunmaktadır. Kelepçe fotoğrafı.." (Hakan Coşkuner'den)

        (Gerçek Olay) "İzmir'de 3.ağır ceza mahkemesinde ki stajımda başıma gelmişti: Cinayet davasıydı. Duruşma safhasında tanıklar dinleniyordu. 9 tanıktan 8'i olayı şöyle anlattı: "Efendim ölen sanığa küfür etti, başından birayı boca etti, orda kadınlar vardı, gülüştüler, sanık 10 dk.sonra gelip maktülü vurdu." 9. ve son tanıkta aynen anlattı, hakim zapta geçirirken, son tanık tekrar söz istedi."Efendim, demin unutmuşum: bir de orda kadınlar vardı, gülüştüler!". Hakim 12 sıcağınında verdiği etkiyle 1.dk. bağırdı ve derin bir sessizliğe girdi." (Hasret Dilmen'den)

        Altında son derece lüks bir jaguar bulunan avukat bürosunun önünde arabadan inerken yanından hızla geçen bir kamyon arabanın kapısını alır görürür. Etrafta bir telaş başlar ambulans çağrılır, insanlar kaza yerine akın eder, polis gelir.Avukat polise sinirle olayı anlatır: "arabamdan iniyordum, kamyon yanımdan hızla geçeken arabanın kapısında çarparak kapıyı yerinden söktü, ah arabam gitti, dünya para vermiştim, şimdi ben ne yapacağım.". Polis sorar: "Peki kolunuz nerede koptu?". Avukat bas bas bağırmaya başlar: "Eyvah rolex'im! Rolexim!"

        "Avukatla doktor arkadaşı otururlarken doktorun cep telefonu çalar, telefonda ki hastasıdır. Doktor hastasını dinledikten sonra kullanması gereken ilaçları söyler ve telefonu kapatır. Yanında ki avukat arkadaşına sorar;"ben şimdi muayene ücreti hakkettim mi? diye. Avukat da, "tabiki hakkettin telefonda da olsa sen onun hastalığını teşhis edip, gereken ilaçları söyledin" der. Avukatttan gerekli hukuki yardımı alan doktor, muayenesine gidince hastasına 30.000.000.-TL'lık muayene faturası gönderir. Bir gün sonra postadan avukat arkadaşından atılmış bir mektup alır. Zarfın içinde Avukatın kendisine gönderdiği 50.000.000.-TL'lık danışma ücreti faturası vardır. " (Av.H.Yalçın Kayalı'dan)

        (Gerçek olay) "bu olay gerçektir ve 1997 yılında ben ankarada staj yaparken 9. Ağır Ceza mahkemesinde olmuştur. Hakim sanıkları sorgulamaktadır. Bir sanık ta olayı anlatmaktadır: ''Cemil bizi ordan aldı şuraya götürdü, sonra ordan cıktık vesaire vesaire.. '' sonra sanık konuşmasının bir yerinde ''Cemil ordan bizi s****r etti '' der. Hakim köpürür: "Sen mahkemede nasıl konuşuyorsun?!?  Burasını kahve mi zannettin!!" Herkes sus pus olmuştur. Hakim çok serttir bağırmaktan kızarmıştır bile. Sanık binbir özür diler..Hakim biraz yatıştıktan sonra "tamam, devam et" der. Sanık devam eder. '' sonra cemil bizi ordan s*****r edince...''. Herkes bu sefer gülmekten yerlere yatmaktadır. Savcı kürsünün altına gimiş orda gülüyor, bütün salon gülüyor. Hakim de sanığa "Şimdi ben seni s****r edicem!" der.." (Av.Hüseyin Ceylan'dan)

        "Eski ama çok eski zamanlarda er kisi entari giyer imis. O zaman eskiyalar entarinin altina iç çamasiri giymezlermis Alimallah bir rüzgar, estiginde bagrisan kadinlar mi istersin, kacisan cocuklar mi rezilrusvan. Bu durum bizim Padisahin kulagina gider. Padisah emir buyurur?Her kim don giymez entarinin altina kadi önüne cikarilacak?. Günler geçer bir rüzgar eser, kimseden cit yok. Herkes don giyer. Padisah emin olmak için vezirini kontrol için çarsiya gönderir. Vezir rüzgarli bir havada iner çarsiya bi de ne görsün, bizim palabiyik okkali Abdullah don giymez. Abdullah kadi önüne çikar. Kadi sorar:
- Adin ?
- Abdullah
- Baba adin?
- Abdülmecid
- Karin var mi?
- Var nah bes dane.
- Çocuk kaç tane?
- Birinciden 5, ikinciden 3, üçüncüden 4, dördüncü kari kisir, besinciden 2 , bir danede yolda kadi efendi.
Yaz katip efendi;
- Abdülmecid oglu Abdullahin don giymeye vakti olmadigindan beraatine!.." (Enis Kobak'dan)

        (Gerçek olay) İzmit Adliyesi'nde çok sanıklı bir dava başlamak üzereyken mübaşir bir sanığın adını söyler ve 'arkadaşları' diye bağırır. Duruşmayı izlemek için koridorda bekleyenler can havliyle kendilerini mahkeme salonundan içeri atar ve sanık sandalyelerinde yerlerini alırlar. Mahkeme başkanı elindeki iddanamede isimleri bulunan bütün sanıkların kimlik tespitini yaptıktan sonra bakar ki, sanık sandalyelerinde hâlâ oturanlar var. Başkan salona dönüp sorar: "Önde oturanlar sanık anladık, peki ya siz kimsiniz?" "Biz de arkadaşlarıyız" (Radikal Gazetesi 1.8.2000)

        (Gerçek olay) Kars Adliyesi'nde Ağır Ceza'nın Azeri kökenli reisi davanın sonunda kararı okur: "Oy balam, sana beş yıl ağır hapis cezası verdik." Sanık şaşkınlıkla sorar; "Ee, balam şimdi ben ne yapacam?" Reis yine Azeri lehçesiyle sanığa cevap verir: "Şimdi temyiz eylersin" Başkanın ne demek istediğini tam olarak anlayamayan sanık, Azeri şivesiyle cevap verir: "Ben ne temizleyecem? Nasıl pislettiysen öyle temizle." (Radikal Gazetesi 1.8.2000)

        (Gerçek olay) İstanbul DGM'de görülen bir PKK davasında 'yardım ve yataklık etmekten'   yargılanan sanık, suçlamaları her duruşmada reddeder. Ancak her seferinde reddedilir. Son duruşmada artık dayanamayan sanık, iki elini kurt işareti yaparak havaya kaldırır: "Efendim, ben vallahi ülkücüyüm" der. (Radikal Gazetesi 1.8.2000)

        (Gerçek olay) Boş sahte ruhsat basmaktan bir grup yakalanır. Avukat, boş ruhsatların sahte olamayacağını iddia eder. Savcılığa çıkan sanıklar, sahte boş ruhsat basmaktan tutuklanmaları için mahkemeye sevk edilir. Bütün hâkimler gittiği için, sanıkların, oldukça ağır grip geçiren icra hâkimine ifade vermesi gerekir. Avukatlar, başkanın ceza davasından anlamayacağını söyleyip itiraz etseler de, sanıklar hâkim karşısına çıkar. Mahkemeye giren avukatlar başkana boş ruhsatların sahte olmadığını söyleyince, sanıkları yakalayan komiser itiraz eder ve sahte olduğunu öne sürer. Avukatlarla polis arasında yaşanan sözlü atışmanın ardından avukatlar, kendi ruhsatlarını çıkarıp yakalanan ruhsatlarla karşılaştırır ve "Hâkim Bey bunlardan hangisi sahte?" der. Hâkim bey bakar... bakar... "Valla beni devlet buraya gönderdi. Beni hasta hasta gecenin bu vaktinde ruhsatlarla uğraştırıyorsunuz. Hem cezadan anlamam, hem hastayım. Sanıkları kefaletle serbest bırakın." (Radikal Gazetesi 1.8.2000)

         (Gerçek olay) "Üsküdar'da bir hırsızlık olur. Polis kadına sorar: "Şüphelendiğiniz biri var mı?" Kadın, "Apartmanda komşularım var ama, bilmiyorum. Dairemin kapısı zorlanmış ve girilmiş" der. Polis alt kata iner ve yukarıdaki daireyle  ilgili sorular sorar. Adam, "Valla ben su parasını almak için kapıyı çaldım" yanıtını verir. 'Çaldım' lafını duyan polis, adamı alır götürür. İfadesindeki 'çaldım' kelimesinin altını çizer, evrakları savcılığa gönderir. Altı çizili kelimeleri okuyan savcı sorar: "Polisteki ifaden doğru mu?" "Evet Savcı Bey" cevabını veren adam, yaptığı hırsızlığı itiraf ettiği gerekçesiyle tutuklanır ve cezaevine gönderilir. Üsküdar Adliyesi'nde,  avukat tutukluluğa itiraz edince, mahkeme başkanı, "Zaten bütün avukatlar da müvekkillerinin suçsuz olduğuna inanır" der. Avukat ısrarla "Dosyayı okur musunuz?" der. Başkan şöyle bir göz gezdirir. "Eee okudum." Avukat tekrar uyarır, "Bir kez daha okuyun başkanım" Başkan dosyayı bir kez daha okur.. Zile basar.. Kâtibi çağırır... "Çabuk sanığı serbest bırakın!" (Radikal Gazetesi 1.8.2000)

        (Gerçek olay) "Bir gün yazıhaneme küçük bir kız geldi. 11-12 yaşlarında. Bana babasına "mahkeme açmak" istediğini söyledi. İlk anda küçüğe babası tarafından birşeyler yapıldığını sandım. Küçüğü hemen soru yağmuruna tuttum. ...Meğer babası evegelirken dondurma almamışda ondan babasına kızıp mahkeme açmak istemiş. :) İşte filmlerin çocuklar üstündeki etkisi diye düşündüm ve çocuğa dondurma aldım neşesi yerinegeldi." (Av.Erkan Öz)

        (Gerçek olay) "Karının zinası sebebine dayalı olarak Asliye Hukuk Mahkemesinde Koca tarafından zinaya dayalı boşanma davası açılır...Deliller toplanmış ve hepsi kadının aleyhinedir. Hakim karar için gerekli hazırlıklarını yapmıştır. Son celse tam boşanmaya karar verecektir ki koca davasından vaz geçtiğini çok iyi anlaştıklarını söyler. Hakime yapacak hiç bir şey kalmamıştır. Taraflar kapıya yöneldiğinde mübaşire seslenir;" Oğlum Mehmet kapıyı aç, sonuna kadar aç. Beyefendi sığmaz.." (Bir meslektaşımızdan)

         (Gerçek olay) "Sivasın ilçelerinden birisinde davacı müdahil davacı,hazine ve köy muhtarlığının taraf olduğu davada mahkeme, davacı lehine karar verir. Müdahil ve diğerleri ise temyiz ederler. Yargıtay delillerin denk olduğunu yerinde yeniden keşif yapılıp gerekirse eski dinlenenlerinde yüzleştirilmesi gerekçesiyle kararı bozar. Mahkeme yeniden keşif günü verir. Müdahil vekili keşif günü keşfe katılamayacağı gerekçesiyle mazeret verir.Mahkeme mazereti samimi bulmayarak reddeder. Keşfe gidilir zabıtlar tutulmaya başlanıp kimlik tespitleri yapıldıktan sonra müdahil ve daha önce müdahil lehine tanıklık ve bilirkişilik yapmış bulunanlar keşif mahallinden uzaklaşırlar. Hakim bir tutanak tutturur.Tutanak aynen şöyle: "Müdahil ve müdahil lehine tanıklık ve bilirkişilik yapmış bulunan kişilerin keşif mahallinden sıvışıp kaçtıkları görülmüş olup muhtar ve mübaşir vasıtasıyla çevre ve köy üç defa aratılmış olup bulunamadıklarından keşfe son verilerek iş bu tutanak birlikte imza altına alınmıştır." Keşif bitmiş müdahil vekili de davadan çekilmiştir. Bunun üzerine mahkeme kararını verir. Gerekçesi de şöyle; "....günü keşfe çıkılmış tutanakta belirtildiği gibi müdahil ve müdahil lehine tanıklık ve bilirikşilik yapanlar keşif mahallihn sıvışıp kaçtıklarından müdahil vekili önce mazeret verip daha sonra da davadan çekilmiş bulunduğundan bütün bunlar zımni kabul anlamına geldiğinden davacının davasının kabulüne, müdahilin davasının reddine......" (Bir Meslektaşımızdan)

        (Gerçek olay) "Av.hayrunnisa Odabaşı'dan dinlemiştim. Pendik Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen ve zina sebebi ile kocanın açtığı bir boşanma davası ve davada tanık dinleme safhası. Hakim ilk tanığı çağırır ve sorar ; "bak bu kadın kötü bir hayat yaşıyormuş, hakkında öyle bir iddia var, ne diyorsun?" Adam "efendim?" diye cevap verir ve hakim biraz daha açar: "Yani evladım bu kadının başkaları ile ilişkisi varmış, ne diyorsun?" Adam yine anlamaz. Bu kez hakim biraz da sinirlenerek, "yahu kadın genelevde çalışıyormuş, ne diyorsun, bir bilgin varmı ?" adam bu kez cevap verir: " Ben hiç görmedim hakim bey". (Av.Rahmi Arslan'dan)

         (Bir avukat meslektaşımızın yaşadığı gerçek olay)
"Bir gün yazıhaneme bir şahıs geldi ve bir arkadaşının kendisine borcu olduğunu ve ihtiyati haciz istediğini söyledi. Ben de bunun üzerine kalkıp borçlunun adresine hacze giderek bir kaç malı haczettim. Borç ödenmeyince alacaklı ısrarla malların muhafazasını istedi ve tüm hamal kamyon gibi masrafları karşılayacağını belirtti. Ben de kalkıp muhafaza için hacze gittim. Borçlu beni görünce çok şaşırdı, muhafazayı durdurmak için para temini için arkadaşlarının yanına gitti. Geri döndüğünde elinde elli beş milyon vardı. Bu miktarı kabul etmeyince de, "Avukat hanım bunu çok zor buldum, sağolsun Mehmet verdi de" demez mi! Mehmet bizim alacaklıydı.."Al bu parayı avukata ver de haczi durdursun, başka türlü durmaz" diyerek borçluya para vermiş..Zira alacaklı da borçlu da lazdı." :)

         Ölmek üzere olan yaşlı zengin, avukatını, papaz efendiyi ve doktorunu yanına çağırır ve onlara son arzularını söyledikten sonra, "size vereceğim şu 10,000'er doları öldükten sonra mezarıma tabutumla birlikte koymamı istiyorum" merak ediyorum acaba öbür tarafa götürebilecekmiyim" der. Bir süre sonra adam ölür ve vasiyeti gereği bu üç yakın dostu kendilerine emanet edilen paraları tabutla birlikte mezara koyarlar. Aradan bir süre geçtikten sonra bir vesile ile bir araya gelen bu üç kişiden biri olan papaz,
- "Biliyormusunuz aslında bana verilen 10,000 doların 6,000 dolarını kiliseye yardım olarak harcadım, vicdanım hiç rahat değil acaba yanlış mı yaptım?" der.
Ondan cesaret alan doktor ise,
- "Aslını söylemek gerekirse ben de 8,000 dolarını acil bir ihtiyacım için kullanmak zorunda kaldım, yerine koyacaktım ama denkleştiremedim ve öylece koydum", der.
Avukat ise kendinden çok emin bir şekilde söze katılır.
- "Ben ihtiyarın parasını hiç harcamadım, olduğu gibi duruyor ve bu paranın tam karşılığı olan 10,000 dolarlık bir çeki mezara koydum". (Av.Rahmi Arslan'dan)

         (Gerçek bir olaydan) ...
Geçen hafta bu dava için mahkemeye gittiğimde benden önceki duruşmada orta yasli sempatik bir adam vardı. Duruşmayi kaybetti. Çıkarken hakime donerek "temyiz hakkım var mı" diye sordu. Hakim de "evet 10 gün içinde temyiz edebilirsin" dedi. Onun üzerine daktilo yazan kız  hakime  dönerek "7 gün efendim" diye uyardi. Hakim: "Kızım 10 gün değil mi?" Kız:   "Efendim Bilmemne davalarında 10 gün bunlarda 7 gün"  Böylece bir süre tartıştılar. Sonunda hakim adama donerek  "sen gene 7 gün içinde başvur ne olur ne olmaz" dedi. İnanınki şok oldum. Bu o kadar bilinmeyecek bir konu mu anlayamadim.  Bir hakim bu kadar basit birşeyi bilemez mi.  Baska birinden duysam kesin inanmazdım ama gerçek. Sonuç olarak: YAZ KIZIM :) gereği düşünüldü."... 
Hakan Anaç"hukukçu olmayan bir vatandaş", HitNet Hukuk alanı, 17 Nisan 97

        (Gerçek Bir olaydan) (Tekirdağ AsliyeCeza Yargıcı Orhan YEĞİN 'in bir anısı/Gönderen: Av.Akın Acar )
"Erzurumun bir ilçesinde yıllar önce yargıçlık yaparken geçen bir olay. Savcı suçta kullanılan araç ve aletlerin zoralımına (müsaderesine) karar verilmesi yönünde mütalaa vermiş. Türk Ceza Yasası 'nın düzenlemesi gereği dava konusu olayda kullanılan araçlar suç sabit görülürse müsadere edilir. Olayın geçtigi zamanda da zoralıma konu olan ceza davaları çok sayıda imiş. Olayımızda savcı esas hakkında görüş (mütalaada) bulunurken, sanığa suça uygun cezanın verilmesinin yanı sıra "olayda kullanılan suç aletinin müsaderesine" karar verilmesini de istemiş. Bu istem yukarıda izah ettiğimiz kural çerçevesinde normal gözükse bile... Dava konusu suç IRZA GEÇME imiş..."

         (Bir Savcının yaşadığı gerçek bir olaydan)
"Kendini öldürmeden önce "beni köye gömün!” diye mektup bırakan çocuğun ölümünü soruşturmak için cesedin bulunduğu gecekondu mahallesindeydik. Soruşturma ile ilgili olarak bir telefon etmem gerekti, bakkalda telefon olduğunu söylediler. Olay yerine birlikte gittiğimiz komiser yardımcısı ile birlikte bakkala girdik, telefon nerede dedim. Bakkal tezgahın altından telefonu çıkarıp önüme koydu. Birden dehşet içinde kalakaldım. Telefon kumbaralıydı. Bense o gün ayın son günü olduğunu, cebimde bir kuruş bile bulunmadığını unutmuştum. Şimdi ne yapacaktım. Şaşırıp kalakalmıştım. Birden arkadan komiser yardımcısının bakkala bağırdığını duydum: "Koysana ulan şuna bir 2.5 lira!" Bakkal bir robot gibi parayı kumbaraya koydu. Ben de yine bir robot gibi numarayı çevirdim. Dükkandan çıkar çıkmaz komiser yardımcısı: Beyim ben de yoktu! Demez mi?"

         (Gerçek Olay. Av.Rahmi ARSLAN'dan )
"Bir kaç yıl önce rahmetli olan bir üstadımızın anlattığı ve bizzat başından geçen bir olay ;Bizim üsdat 1950'li yıllarda Erzurum'un Hınıs ilçesinde hakimdir. Bir gün karşısına muhtarlık bütçesi yapmadığı için hakkında kamu davası açılmış olan bir köy muhtarı getirilir.
Adam kürttür ve türkçeyi hiç bilmemektedir ve bu sebeple yanında biri de tercüman olarak bulunmaktadır. Hakim bey (üsdat) tercümana hitabederek sorar,
-Sor bakalım neden bütçe yapmamış.
Adam soruyu kürtçeye çevirerek muhtara yöneltir. Muhtar bir gözü ile hakime doğru bakarak tercümana sorar,
-Bütçe çiye lo (Bütçe ne demek)
Bu cevap kendisine tercüme edildiğinde hakim bey yargılamaya son verir ve kararı şöyle yazar.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: "Sanığın bütçenin ne olduğunu bile bilmediği, tercümana "Bütçe çiye lo" diye sormasından anlaşılmış olup, bütçe yapmamakta bir kastının bulunmadığı ve mezkur suçun da kasten işlenebilecek suçlardan olduğu sebebi ile sanığın beraatine...". Bu karar Yargıtay safhasından geçtikten sonra kesinleşmiştir. Üstadı rahmetle anıyorum."

         (Gerçek Olay) Japonyadaki bütün avukatların sayısı ABD’nin başkenti Washington’daki avukatların sayısının yarısı kadardır. Japonya Barolar Birliği Genel Sekreteri Koji Yanase ABD’de verdiği konferansta bu gerçeği açıklayınca Amerikalılar çok şaşırmış. Sebebi sorulduğunda Koji Yanase şu bilgiyi vermiş:
"Bir Amerikalı örneğin bir atış poligonunda hedef tahtasının arkasında dururken vurulsa derhal mahkemeye gidip dava açar. Oysa bir Japon aynı şekilde vurulsa hata bendeydi, orda durmamalıydım diye düşünür ve mahkemeye gitmeyi aklına bile getirmez. Avukat sayısındaki fark işte bu anlayıştan kaynaklanır.”

         George ve Harry Balonda Atlantik okyanusunu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve biraz alçalip nerede olduğumuzu anlayalım der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır "hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen" Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"
George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der. Şaşırır Harry, "nasıl anladın" der. "Çünkü" der George "Verdigi bilgi %100 doğru ve tamamıyla faydasız".

         Çiçero, soygunculuğu ve ahlaksızlığı ile ünlü olan bir avukatın da bulunduğu kalabalık önünde nutuk atmaktadır. Çiçero'yu çekemeyen avukat laf atar:
- Ne havlayıp duruyorsun orada?
Çiçero cevabı yapıştırır:
-Ne yapayım bir hırsız gördüm de

         Avukat yazıhanesinde telefon çalar, sekreter cevap verir:
- Alo Avukat Refik bey oradalar mı?
- Avukat Refik Bey maalesef vefat etti beyefendi.
-Ah öyle mi peki teşekkür ederim.
Aradan 2 gün geçer aynı kişi yeniden arar:
- Avukat Refik bey oradalar mı?
- Beyefendi Avukat Refik Bey vefat etti.
- Peki, teşekkürler..
3 gün sonra aynı kişi yeniden arar:
- "Avukat Refik Beyle görüşebilir miyim?"
- Beyefendi size 2 defa Refik bey vefat etti dedim, niçin hala arayıp aynı soruyu soruyorsunuz?!?
- Özür dilerim hanımefendi, verdiğiniz cevabı ne zaman duysam tarifsiz şekilde mutlu oluyorum da ondan!"

         Yaşlı çiftçi kısa süren bir hastalıktan sonra ölür. Yaşlı çiftçi öldükten  sonra cok kapsamlı bir hayat sigortası olduğu meydana çıkar. Ve sigorta şirketi de bu sigortayı ödememenin yollarını aramaktadir. Bunun için en güvendikleri, ağzı çok laf yapan, en hızlı avukatlarından birini poliçenin incelenmesi için köye gönderir. Kanuni işlemler sırasında, hızlı avukat yaşlı çiftçinin ölüm raporunu imzalayan doktoru sorgulamaktadır. "Pekala doktor, çiftçi öldüğünde siz yanında değildiniz, yaşli çiftçinin şu anda adanın bir başka ıssız köşesinde yaşamadığını nereden biliyorsunuz?"  Doktor bir süre düşünür ve "biliyor musunuz, haklısınız. O öldüğünde yanında değildim. O öldükten sonra otopsi sırasında beynini çıkardım ve laboratuarımda formaldehid içinde saklıyorum, bu durumda çiftçinin biryerlerde başarılı bir avukatlık yaptığı kuvvetle muhtemel"

         (Gerçek Olay) Anadoluda bir yerde, birsıcak yaz günü uzun süren duruşmalardan sonra yorgun yargıç listedeki son davayı görüşmek üzere sanığı huzura alır. Suç orman yasasına muhalefet, suçlu bir köylü! Köylü uzun uzun savunmasını yapar. Zaten yorgun ve sıcaktan bunalmış yargıç iyice bunanalır. Bu sırada sanık köylünün adliyenin bahçesine bağladığı eşeği sahibinin savunması sırasında anırmaya başlar. Yargıcın sabrı iyice taşmıştır. Köylüye (Eşeği de kastederek) "Hanginizi dinleyeceğimi şaşırdım" der.. Köylü kendini hiç bozmaz. Savunmasını tamamladıktan sonra yargıca döner, sözlerinin bittiğini ifade eder ve "şimdi hangimizin lisanınından anladınızsa ona göre kararınızı verin der.!!!" (İncigül Yağcı'dan)

         Bir akşam tiyatrodan çıkmış iki erkek arkadaş yolda yürürlerken önlerinde iyi giyinmis, şık ve alımlı bir hanımın yürüdüğünü farkederler. Erkeklerden birisi diğerine dönerek, "Bu hanımla bir gece geçirmeye 500 dolar veririm" der. Bu sözleri işiten genç hanım başını çevirir ve "Teklifinizi kabul ediyorum" der. Teklif yapan erkekle hanım beraberce genç ve çekici kadının evine gidip hemen yatağın yolunu bulurlar. Ertesi sabah apartmanı terkederken, adam kadına 250 dolar verir. Hanım pazarlık bakiyesi parayi ister ve "250 dolar daha vermezseniz sizi dava ederim" der. Ertesi gün mahkemeden gelen celp pusulasını gören adam şaşırır. Hemen avukatına gidip olayı detaylarıyla anlatır. Avukat, "Bu esaslara istinaden aleyhine bir karar alinabileceğini sanmıyorum. Ancak davanın nasıl sunulup savunulacağını doğrusu pek merak ediyorum" diye mütalaasını verir. Dava başlar ve ön soruşturmadan sonra hanımın avukatı mahkemeye dava konusunu asağıdaki şekilde arzeder: "Muhterem hakim beyefendi, müvekkilem, bu hanimefendi, itina ile yetiştirilip çimlerle örtülü bahçe niteliğinde bir gayrımenkule sahip bulunmaktadır. Bu arazi parçasını belli bir süre için davalı beyfendiye 500 dolar karşılığında kiralamıştır. Davalı gayrımenkulü kira amacına uygun olarak kullanmış ve kira müddeti sonunda tahliye ederken kira bedelinin yarısı olan 250 doları ödememiştir. Kira tutarı yüksek bir bedel değildir, kaldı ki kiralanan yer özel ve yasal bir bölgedir. Dileğimiz adaletin yerine gelmesi ve davalının müvekkileme anlaşmanin bakiyesi olan meblağı ödemesidir." Davalının avukati hiç beklenmedik savunma karşısında şaşırır, fakat bir avukat olarak işin enteresanlığından haz duyar ve hemen daha önce hazırladığı savunmasını kenara koyarak davayı şöyle savunur:  "Muhterem hakim beyefendi, müvekkilim bu genç beyefendinin, bu genç hanımdan sahibi oldugu gayrımenkulü bir süre için kiraladığı doğrudur ve müvekkilim bu anlaşmadan son derece memnun kalmıştır. Bununla beraber müvekkilim arazide bir kuyu bulmuş ve kuyuyu örgü taşlarıyla donatmış, kuyuya boru indirmiş ve pompa yerleştirmiştir. Bütün bu uğraşların işçilik masraflarını müvekkilim üstlenmiştir. Inancımıza göre bütün bu arazi geliştirme çalışmaları ödenmeyen meblağı karşılayacağından aleyhimize açılan davanın reddini talep ediyoruz." Genç hanımın avukatı tekrar söz alır: "Muhterem hakim bey, müvekkilem, davalının beyan ettigi gibi arazi üzerinde bir kuyu bulunduğunu ve gerekli gelişmeleri yaptığını kabul ediyor ve herhangi bir itirazda da bulunmuyor. Ancak bahis konusu kuyu zaten arazide mevcut idi ve kuyu olmasaydı davalı muhtemelen bu araziyi kiralamayacaktı. Ayrıca arazi tahliye edildiğinde davalı söz konusu ettiği taşları, boruyu ve pompayı sökerek beraberinde götürmüştür. Bu bakımdan davamızda ısrar ediyor ve vereceğiniz kararın adalete uygun olmasını diliyoruz." Hanım davayi kazanir!...