Hukuk meslek grupları ve özellikle de avukat
meslektaşlarımız dünyanın her yerinde fıkraların ve şakaların önemli
malzemelerinden biridir. Bu sayfada hukukla ilgili gerçek mizahi
olayları ve fıkra ve şakaları bulabilirsiniz. Özellikle hukukçu
meslektaşlarımızın engin hoşgörülerine sığınarak ufak tebessümler
için..
(Gerçek Olay)
"Kars'da iki aşiret arasında bir yaylanın
mülkiyeti konusunda ihtilaf uzun zaman dava olmadan sürmüş, bu durum
bayağı kavgalara sahne olmuştu. Derken bir vali bir gün iki aşiretin
reisleri olan Hasso ve Cello' yu biraraya getirerek "kanun var,
nizam var, hükümet var, siz bu konuyu mahkemeye götürün" der ve
doğal olarak dava başlar. Hasso ve Cello karşılıklı davacı ve
davalıdırlar. Dava sürer, taraflar keşif talebinde bulunur, yapılan
her keşfe birisi itiraz ederken bir yandan tecrübesiz hakimler,
diğer yandan da her keşifte bulunamayan teknik elemanlar yerine
başka niteliklerde bilirkişilerin götürülmesi nedeni ile raporlara
itirazlar , bunların zorunlu olarak kabulü nedeni ile dava uzadıkça
uzamış ve bu arada 30 yıl geçmişti. Nihayet deneyimli bir hakim
gelmiş ve hükme yeterli keşfi yapmış ve kararını açıklamıştı. Sonuç
"... mevkii,... yerde bulunan gayrımenkulün mülkiyetinin Hasan'a ait
olduğunun tesbitine ve adına tesciline, Celal'in müdahalesinin men i
ne karar verildi." Cello Türkçe bilmediği için hakimin sözlerinden
birşey anlamamıştı. Davayı kazanan Hasso Türkçe anladığı için
gülümseyerek dışarı çıkarken, Cello onun yanına yaklaşarak "çı bu,
tu çıma dıkenni?" (ne oldu?neden gülüyorsun) diye sorunca hasoo:
kürtçe "davayı ben kazandım, yayla benim" der.Türkçe bilmemekle
birlikte çok cin olan Cello , Hasso'ya doğru dönerek; "eee hıkmate
ıssa gooo, le ara mı te e çı bıbe?" Türkçesi : "Hükümet böyle dedi,
ama bizim aramızda durum ne olacak?" (Av.Fuat
Aldemir'den)
(Gerçek Olay)
"Yaklaşık 30 yıl önce
Ağrı'da "Topal Tahir lakaplı babacan Azeri bir hakim vardı. Dava bir
kadının fuhuş yaparken yakalanması nedeni açılmıştı. Olay, vukuu
takip eden kısa sürede hakimin önüne gelmişti ve topal Tahir
sordu:"eye sen eşne-fişne yapırmışsın, ne diirsen?"kadın: "Vallah
billah ben bişey yapmadım.Ben namuslu bir kadınım hakim bey." derken
Topal Tahir'in gözü o sırada kadının sol bacağındaki çoraba
takılmıştı ve kadının çorabı aşağılarda idi, belli ki toparlanamadan
polis adliyeye getirmişti. Kadın bu sırada devam ediyordu "vallaha
ben namuslu bir kadınım hakim bey". Bunun üzerine Topal Tahir sanık
kadına çorabına baka baka ;"eye bellidir belli, senin namuslu
olduğun çorabından belli."diyerek kadını cezaevine gönderdi."
(Av.Fuat Aldemir'den)
(Gerçek Olay)
"Olay halen Yargıtayda hakim olan annemin
başından geçiyor: Annem 1982de XXX ilinin XXX ilçesinde ağır ceza
mahkemesi üyesi...Bir davanın keşfi için ücra bir köye gittiklerinde
bir yaşlı teyzeye olayla ilgili bir soru soruyor.. Kadının yanıtı
tam şok..Kadın "Hadi ordan şeytanın tohumu! Sen beni salak mı
sandın? Ben padişahın kadınları kadı yapmadığını biliyorum" diyor.
Annem acaba akli dengesi mi bozuk diyor ve diğer insanlara da
soruyor ama maalesef tüm cevaplar aynı! Neredeyse hiçbirinin
cumhuriyetten haberi yok. Atatürkü biliyorlar ama cumhuriyetin
manasını bilmiyorlar. (Baran Doğan'dan)
"Bir yaz günü İki arkadaş kahvede oturuyorlar ve;
arkadaşlardan biri avukatın kahvenin önünden geçtiğini görür ve
arkadaşına; " anlaşılan hava acayip soğuk !... ", diğer arkadaş
şaşırmışcasına, " nerden çıkardın?... " der. " Baksana avukatın eli
kendi cebinde!... " (İlker Korgan'dan)
(Gerçek Olay)
ERTAN BEYİN CÜBBESİ "Olayın kahramanı
Av.Ertan! Adliye koridorunda duruşma saatini beklemektedir. Her
naılsa cüppesini yanına almamıştır. Büro personeli Hüseyin'in orada
olduğunu far eder. Ertan -Hüseyin, acilen bana bürodan cübbemi
getir! Hüseyin-Ağabey cübbe nerede? Ertan -Büroda! Gültenin
masasının civarında olacak! Hüseyin koşa kaşa büroya gider. Sekreter
Gülten'in masasında o gün tamir için terziye getirdiği siyah etek
durmaktadır katlanmış halde. Hüseyi kaptığı gibi adliyeye koşar ve
can hıraş yetiştirir Ertan'a. Mübaşir avazı çıktığı kadar
bağırmaktadır."Avukaaaat Ertaaan!!!" diye. Ertan bey kaptığı gibi
Hüseyin'in elinden siyah eteği dalar duruşma salonuna! Bir yandan da
eteği cübbe gibi giymeye çalışır, ama nafile. İşin farkına varan
hakim seslenir Ertan'a; "Avukat bey ne yapıyorsunuz?". Ertan bey
cevap verir" Cübbemi giymeye çalışıyorum hakim bey!" (Tevfik
Aşlama'dan)
(Gerçek Olay)
" Komik mi, trajik mi siz karar verin! Yer
Alanya İcra Ceza Mahkemesi. Karar aynıyla şöyle; "sanığın mal
beyanında bulunmadığı, borcunu ödemeği taahhüt etmesine rağmen
yerine getirmediği anlaşıldığından İİK.m.337/1 uyarınca mal
beyanında bulunmayan sanığın 10 gün, yine ödeme taahhüdünü ihlal
eden sanığın bu İİK.m.340 uyarınca 1 ay olmak üzere ÇOCUK DOĞRUNCAYA
KADAR hafif hapis cezası ile tecziyesine...". İşin ters yanı zavallı
sanık erkek! Ancak, işin arka planı şöyle! Katip bayan o zamanlarda
hamile idi. Doğuma bir hafta falan vardı ki adli tatil öncesi iş
yoğunluğu nedeni ile izin de kullanamamıştı. Kadıncağızın ayakları,
yüzü... hasılı her tarafı şişmişti ve çalışmak zorunda idi. O
günlerde bu durumdan dolayı çok acı çekiyordu. Aklı hep doğacak
çocuğunda olduğundan aklından geçenlerde karar metnine girmiş. Bana
düşende bu kararı öğrenir öğrenmez düşürmek oldu." (Tevfik
Aşlama'dan)
(Gerçek Olay)"
Suç örgütleri Türkiye'nin belki en çok
kazanan kurumları (!) olabilir, ama hiçbirinin Kolombiya'daki kadar
gelişmiş yöntemler kullandığını sanmıyoruz. İşi dolayısıyla
Kolombiya'nın başkenti Bogota'da yaşayan bir Amerikalı, bir sabah
uyandığında 60 bin dolar değerindeki gıcır gıcır Mercedes'inin
yerinde olmadığını görür. Polise yaptığı başvurular, gazeteye
verdiği ilanlar sonuçsuz kalır. Allah'tan arabası sigortalıdır.
Hemen gerekli işlemleri yapmak için sigorta şirketine başvurur. Bu
sırada bir telefon gelir. Telefondaki ses, 10 bin dolarlık fidye
karşılığında arabasını geri vermeyi önermektedir. Öykümüzün
Amerikalı kahramanı, sigorta şirketinin tavsiyesiyle parayı öder ve
aracını hırsızların söylediği yerde sapasağlam bulur. Telefon ertesi
gün yine çalar ve hırsızlar, ''Parayı hemen ödediği için, arabasının
bir yıl boyunca hırsızlığa karşı sigortalandığını'' söylerler. Ancak
bir hafta sonra kahramanımızın Mercedes'i yine çalınır. Ertesi gün
aynı hırsızlar telefon edip 10 bin dolar fidye isteyince Amerikalı
dostumuz, ''Bu yaptığınız çok ayıp!'' diyerek hırsızları protesto
eder: ''Geçen hafta da aracımı çaldınız ve ben fidyeyi ödeyince bir
yıl boyunca dokunmayacağınızı söylediniz!'' Bunu üzerine telefondaki
ses, böyle bir şey olmayacağını belirterek ''yine de her ihtimale
karşı'' kontrol etmeye karar verir. Ahizeden bilgisayar tuşlarına
basıldığı duyulmaktadır. Araştırmasını tamamlamayan oto hırsızı,
binlerce kez özür dileyerek bir yanlışlık olduğunu kabul eder ve
kurbanının arabasını nerede bulabileceğini söyler. Amerikalı
dostumuz arabasını almaya gittiğinde ön koltuğun üzerinde, yapılan
yanlışlıktan ötürü özür dileyen bir kart eşliğinde bir şişe şampanya
bulur. Nasıl çete ama? " (Levent Yalçın'dan)
"Aşağıdakiler mahkemelerde Amerikan Mahkemelerinde
Avukatlar tarafından sorulmuş gerçek sorulardan derlenmiştir: 1.
"Uykusunda ölen bir insan, ertesi günün sabahına kadar bunun farkına
varamaz, değil mi doktor?" 2. "En genç olan oğlunuz, hani şu 20
yaşında olan, kaç yaşındaydı?" 3. "Resminiz çekilirken orada
mıydınız?" 4. "Yalnız mıydiniz, yoksa kendi başınıza mıydınız?"
5. "Savaşta öldürülen kardeşiniz miydi, yoksa siz miydiniz?"
6. "Sizi öldürdü mü?" 7. "Çarpışma esnasında araçlar
arasında ne kadar mesafe vardi?" 8. "Oradan ayrılana kadar orada
mı kaldınız?" 9. "Kaç kere intihar etmeyi başardınız?" 10.
-Soru "8 ağustosta mı hamile kaldınız?" - Cevap: "Evet." -
Soru: "Peki o anda siz ne yapıyordunuz?" 11. -Soru: "Üç çocuğunuz
var, değil mi?" -Cevap: "Evet." -Soru: "Kaçı erkek?"
-Cevap: "Erkek yok." -Soru: "Hiç kızınız var mı?" 12.
-Soru: "Merdivenler alt bodruma iniyor dediniz, değil mi?"
-Cevap: "Evet." -Soru: "Peki bu merdivenler yukarı da
çıkıyor muydu?" 13. -Soru: "Bay ___, geçen yaz kusursuz bir
balayına çıktınız, değil mi?" -Cevap: "Evet, Avrupa'ya..."
-Soru: "Eşiniz de sizinle geldi mi?" 14. -Soru: "İlk
evliliğiniz niçin sona ermişti?" -Cevap: "Ölüm sebebiyle."
-Soru: "Kim ölmüştü?" 15. -Soru: "Şüpheliyi tarif edebilir
misiniz?" -Cevap: "Orta boyluydu, sakalı vardı." -Soru:
"Erkek miydi, yoksa kadın mı?" 16. -Soru: "Bugüne kadar kaç ölü
üzerinde otopsi yaptınız, doktor?" -Cevap: "Bugüne kadar ki
bütün otopsilerimi ölüler üzerinde yaptım." 17. Soru: "Bütün
cevaplarınız sözlü olmak zorunda, anlaştık mı? Şimdi, hangi okula
gidiyorsunuz?" -Cevap: "Sözlü." 18. Soru: "Otopsiye
basladığınız zamani hatırlıyor musunuz?" -Cevap: "Aksam 8:30
civarında başladık." -Soru: "Bay___ o esnada ölü müydü?"
-Cevap: "Hayır, sandalyeye oturmuş neden otopsi yaptığımı merak
ediyordu." 19. Soru: "İdrar örneği verme imkanınız var mı?"
-Cevap: "Kendimi bildim bileli yapabilirim"
(Gerçek Olay)
"İzmir'de sulh ceza mahkemesinde staj
yaparken bir duruşmadan ; kadın kocası tarafından dövüldüğü için
şikayetçi olmuştur. Hakim önce nasihat eder daha sonra cezasını
söyler ... gereği düşünüldü: bir milyon lira para cezası. Dava
bitmiştir. Adam kafası önüne eğik duran karısının yanına yaklaşır:
"yürü hadi yürü evimize! İşte ben parasını veririm cezasını da
çekerim böyle döverim hadi eve.... " (Yeliz'den)
"Şehrin hayırsever vakıflarından birinde çalışanlar şehrin
en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını
fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta
bulunması için ikna etmeye çalışıyordu. "Araştırmalarımıza göre
yıllık geliriniz en az 500,000 dolar ancak bu güne kadar hiç bir
hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını
bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?" Avukat bir süre
düşündü, sonra; "-Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir
hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun
yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi?"
görevli utandı. "-Şey hayır.". "-Sonra kardeşimin malul bir gazi,
kör ve tekerlekli iskemleye mahkum olduğunu?" Görevli utancından
kıpkırmızı kesilmiş bir halde özür dilemeye çalışırken avukat onun
sözünü kesti:"-Ya da kızkardeşimin kocasının bir trafik kazasında
öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını? " Görevli
yerin dibine geçmişti sadece, "-Hayır hiç bir bilgim yoktu ..." diye
mırıldanabildi. Avukat bir kez daha onun sözünü keserek devam etti:
"-Pekala, ben onlara zırnık para vermezken size niçin
vereyim?"
Mühendisin biri ölmüş ve büyük bir yanlışlık sonucunda
cehenneme atılmış. Cehennemin konforundan hoşnut kalmayan mühendis
bir takım iyileştirmeler yapmaya başlamış. Kısa bir süre sonra
cehennem; klimalı odaları, otomatik tuvaletleri, asansörleri, içecek
otomatları ve diğer lüksleri ile bayağı rahat bir yer haline gelmiş.
Bu arada mühendisin de iyice tanınıp sevildiğini söylemeye gerek
yok. Derken, günün birinde Cennet Meleği, Şeytanı aramış: "Selam,
cehennemde işler nasıl gidiyor? neler yapıyorsunuz?" Şeytan, memnun
mesut gülümsemiş: "Ohho..biz burada çok iyiyiz. Bir mühendis düştü
buraya ki sorma gitsin.İnanılmaz lüks ve konforlu bir yer yaptı
bizim orayı. Bir görsen, tuvaletlerimiz otomatik, kola makinemiz
bile var." Melek şaşırır: "Nee! mühendis mi dedin? O adamın burada
olması lazımdı çabuk onu buraya gönderin!" Şeytan: "Mümkünü yok!
Kadromda bir mühendisin olmasından çok memnunum ve onu burada
tutacağım!" diye çıkışmış. Cennet Meleği sinirle bağırmış: "Onu
çabuk buraya gönder yoksa seni dava ederim!" Şeytan katıla katıla
gülerken şunları söylemiş: "Evet, eminin yaparsın! Peki Avukatı
nerden bulacaksın???" (Funda Kutluk'tan)
(Gerçek Olay)
"Bir gün kaçak Pakistanlıların davasında
tercümanlık yapmak üzere çalıştığım otelin yakınındaki karakolun
ricasıyla Sultanahmet adliyesine gitmiş. Nöbetçi hakimin bizden
önceki davaları bitirmesini bekliyorum bir genci "otomobil
hırsızlığı" suçlamasıyla getirdiler. Genç çaldığı otomobille
giderken ilk trafik kontrol noktasında polise yakalanmış. Hakim
klasik soruları yöneltip nasıl yaptığını sordu. Cevap evlere şenlik
"valla ben yapmadım hakim bey!" "e oğlum araba senin altında
yakalanmış" "valla hakim bey ben yolda yürüyordum yolda arkadaşlar
arabayla yanıma geldiler 'al biraz arabayla dolaş' dediler bende
aldım" "peki bu arkadaşlarının isimleri nedir?" "valla bilmiyorum
hakim bey, hepsini mahalleden simaen tanıyorum!" "Peki sık sık böyle
yolda hiç tanımadığın bir erkek sana araba verirmi?" "hı?!?" ama ne
ben ne de polisler de gülmekten hal kalmadı..." (Menderes
Karaküçük'ten)
"Bir boşanma davasında taraflar hakim huzuruna çıkarlar.
Birde müşterek çocukları var. Kadın tutturur hakim bey çocuğu bana
vereceksiniz, çünkü onu dokuz ay karnımda taşıdım. Bunun üzerine
koca kalkar hakim bey hayır çocuğu bana veriniz, niye sorar hakim.
Adam başlar anlatmaya. Hakim Bey cola makinesi düşünüz delikten
içeri parayı atıp kolayı alıyoruz.Şimdi kola makinanın mı olur yoksa
parayı delikten atanın mı? Hakim katibe döner yaz kızım. Çocuk
babaya verilecektir." (Aydoğan Karakılıç'tan)
Cinsiyet tashihi davasında hakim cinsiyeti kızdan erkeğe
çevrilmek istenen çocuğu hastaneye cinsiyet tespitine göndermek
ister; Çocuğun babasının vekili o sırada çocuğa döner ve "hadi oğlum
hakim amcan görsün, pantolonunu indir" der. Hakim müdahale edemeden
pantolon ayaklara inmiştir bile.. Hakim gördüğü manzara karşısında
artık direnemez ve "bizzat müşahade ettiğim üzere dava konusu
çocuğun kız olan cinsiyetinin erkek olarak tashihine..." der ve
davayı bitirir. (Bir Ziyaretçimizden)
Mahkemede bir cinayet davasi görülüyordu.. Adamın katil
olduğu hemen hemen kesindi, bunu gören sanık avukatının aklına bir
şeytanlık geldi: "Bayanlar baylar.. hepinize bir sürprizim var!"
diyerek saatine bakti.. "tam bir dakika sonra, müvekkilim
tarafindan öldürüldüğü iddia edilen kişi bu mahkeme salonundan
içeri girecek!..." Bunun üzerine hakim, seyirciler ve bütün kafalar
mahkeme salonunun kapısına döndü.. 1 dakika geçti.. ve hiçbirşey
olmadi.. Bunun ardından avukat: "Bakin..." dedi.." Ortaya bu
iddiayi attım ve hepiniz heyecan içinde kapıya bakip 1 dakika
boyunca beklediniz.. bu gösteriyor ki gerçekten ortada bir ölü
olduğuna ve dolayisiyla müvekkilimin katil olduğuna sizler tamamıyle
inanmış değilsiniz..." Ve bu sözün ardından hakim kararını
açıkladı.. ve adamı suçlu buldu... Avukat şok içinde: "Ama nasıl
olur??? Az önceki gösteriden hepiniz
etkilendiniz..hepinizin kapıya baktığını gördüm!!!". Hakim:
"Evet doğru..hepimiz baktik" dedi... "...ama müvekkiliniz
bakmamıştı." (Melek Bölek'den)
(Gerçek Olay)
"Amerikanın bir şehrinde trafik konusunda
sıfır töleransıyla bilinen polis departmanı uzun tartışamalardan
sonra yeni bir uygulamaya geçmiştir.Trafik ışıklarını takılan gizli
kameralar vasıtasıyla kural ihlalleri belirlenmekte ve bu delile
dayanılarak ihlalciye ceza makbuzu gönderilmektedir.Bu uygulamanın
ilk mağdurlarından biri de bir Türk arkadaşım oldu. Polis
departmanından gelen zarfta arabasının kırmızı ışıkta geçerkenki
görüntüsünün yanında 150 dolarlık ceza ödeme emri yer almaktadır. Bu
ihbarnameyi alan muzip hemşerim 15 tane 10 dolarlık banknotun
fotoğrafını çeker ve ve ödeme emriyle beraber ilgili departmana
postalar.Sonraki hafta Türk arkadaşım, posta kutusunda polis
departmanından gelen zarfı gülümseyerek açmaktadır. Zarfın içinde
sadece bir fotoğraf bulunmaktadır. Kelepçe fotoğrafı.." (Hakan
Coşkuner'den)
(Gerçek Olay)
"İzmir'de 3.ağır ceza mahkemesinde ki
stajımda başıma gelmişti: Cinayet davasıydı. Duruşma safhasında
tanıklar dinleniyordu. 9 tanıktan 8'i olayı şöyle anlattı: "Efendim
ölen sanığa küfür etti, başından birayı boca etti, orda kadınlar
vardı, gülüştüler, sanık 10 dk.sonra gelip maktülü vurdu." 9. ve son
tanıkta aynen anlattı, hakim zapta geçirirken, son tanık tekrar söz
istedi."Efendim, demin unutmuşum: bir de orda kadınlar vardı,
gülüştüler!". Hakim 12 sıcağınında verdiği etkiyle 1.dk. bağırdı ve
derin bir sessizliğe girdi." (Hasret Dilmen'den)
Altında son derece lüks bir jaguar bulunan avukat
bürosunun önünde arabadan inerken yanından hızla geçen bir kamyon
arabanın kapısını alır görürür. Etrafta bir telaş başlar ambulans
çağrılır, insanlar kaza yerine akın eder, polis gelir.Avukat polise
sinirle olayı anlatır: "arabamdan iniyordum, kamyon yanımdan hızla
geçeken arabanın kapısında çarparak kapıyı yerinden söktü, ah arabam
gitti, dünya para vermiştim, şimdi ben ne yapacağım.". Polis sorar:
"Peki kolunuz nerede koptu?". Avukat bas bas bağırmaya başlar:
"Eyvah rolex'im! Rolexim!"
"Avukatla doktor arkadaşı otururlarken doktorun cep
telefonu çalar, telefonda ki hastasıdır. Doktor hastasını
dinledikten sonra kullanması gereken ilaçları söyler ve telefonu
kapatır. Yanında ki avukat arkadaşına sorar;"ben şimdi muayene
ücreti hakkettim mi? diye. Avukat da, "tabiki hakkettin telefonda da
olsa sen onun hastalığını teşhis edip, gereken ilaçları söyledin"
der. Avukatttan gerekli hukuki yardımı alan doktor, muayenesine
gidince hastasına 30.000.000.-TL'lık muayene faturası gönderir. Bir
gün sonra postadan avukat arkadaşından atılmış bir mektup alır.
Zarfın içinde Avukatın kendisine gönderdiği 50.000.000.-TL'lık
danışma ücreti faturası vardır. " (Av.H.Yalçın
Kayalı'dan)
(Gerçek olay)
"bu olay gerçektir ve 1997 yılında ben
ankarada staj yaparken 9. Ağır Ceza mahkemesinde olmuştur. Hakim
sanıkları sorgulamaktadır. Bir sanık ta olayı anlatmaktadır: ''Cemil
bizi ordan aldı şuraya götürdü, sonra ordan cıktık vesaire vesaire..
'' sonra sanık konuşmasının bir yerinde ''Cemil ordan bizi s****r
etti '' der. Hakim köpürür: "Sen mahkemede nasıl
konuşuyorsun?!? Burasını kahve mi zannettin!!" Herkes sus pus
olmuştur. Hakim çok serttir bağırmaktan kızarmıştır bile. Sanık
binbir özür diler..Hakim biraz yatıştıktan sonra "tamam, devam et"
der. Sanık devam eder. '' sonra cemil bizi ordan s*****r
edince...''. Herkes bu sefer gülmekten yerlere yatmaktadır. Savcı
kürsünün altına gimiş orda gülüyor, bütün salon gülüyor. Hakim de
sanığa "Şimdi ben seni s****r edicem!" der.." (Av.Hüseyin
Ceylan'dan)
"Eski ama çok eski zamanlarda er kisi entari giyer imis. O
zaman eskiyalar entarinin altina iç çamasiri giymezlermis Alimallah
bir rüzgar, estiginde bagrisan kadinlar mi istersin, kacisan
cocuklar mi rezilrusvan. Bu durum bizim Padisahin kulagina gider.
Padisah emir buyurur?Her kim don giymez entarinin altina kadi önüne
cikarilacak?. Günler geçer bir rüzgar eser, kimseden cit yok. Herkes
don giyer. Padisah emin olmak için vezirini kontrol için çarsiya
gönderir. Vezir rüzgarli bir havada iner çarsiya bi de ne görsün,
bizim palabiyik okkali Abdullah don giymez. Abdullah kadi önüne
çikar. Kadi sorar: - Adin ? - Abdullah - Baba adin? -
Abdülmecid - Karin var mi? - Var nah bes dane. - Çocuk kaç
tane? - Birinciden 5, ikinciden 3, üçüncüden 4, dördüncü kari
kisir, besinciden 2 , bir danede yolda kadi efendi. Yaz katip
efendi; - Abdülmecid oglu Abdullahin don giymeye vakti
olmadigindan beraatine!.." (Enis Kobak'dan)
(Gerçek olay)
İzmit Adliyesi'nde çok sanıklı bir dava
başlamak üzereyken mübaşir bir sanığın adını söyler ve 'arkadaşları'
diye bağırır. Duruşmayı izlemek için koridorda bekleyenler can
havliyle kendilerini mahkeme salonundan içeri atar ve sanık
sandalyelerinde yerlerini alırlar. Mahkeme başkanı elindeki
iddanamede isimleri bulunan bütün sanıkların kimlik tespitini
yaptıktan sonra bakar ki, sanık sandalyelerinde hâlâ oturanlar var.
Başkan salona dönüp sorar: "Önde oturanlar sanık anladık, peki ya
siz kimsiniz?" "Biz de arkadaşlarıyız" (Radikal Gazetesi
1.8.2000)
(Gerçek olay)
Kars Adliyesi'nde Ağır Ceza'nın Azeri
kökenli reisi davanın sonunda kararı okur: "Oy balam, sana beş yıl
ağır hapis cezası verdik." Sanık şaşkınlıkla sorar; "Ee, balam şimdi
ben ne yapacam?" Reis yine Azeri lehçesiyle sanığa cevap verir:
"Şimdi temyiz eylersin" Başkanın ne demek istediğini tam olarak
anlayamayan sanık, Azeri şivesiyle cevap verir: "Ben ne
temizleyecem? Nasıl pislettiysen öyle temizle." (Radikal Gazetesi
1.8.2000)
(Gerçek olay)
İstanbul DGM'de görülen bir PKK davasında
'yardım ve yataklık etmekten' yargılanan sanık, suçlamaları
her duruşmada reddeder. Ancak her seferinde reddedilir. Son
duruşmada artık dayanamayan sanık, iki elini kurt işareti yaparak
havaya kaldırır: "Efendim, ben vallahi ülkücüyüm" der. (Radikal
Gazetesi 1.8.2000)
(Gerçek olay)
Boş sahte ruhsat basmaktan bir grup
yakalanır. Avukat, boş ruhsatların sahte olamayacağını iddia eder.
Savcılığa çıkan sanıklar, sahte boş ruhsat basmaktan tutuklanmaları
için mahkemeye sevk edilir. Bütün hâkimler gittiği için, sanıkların,
oldukça ağır grip geçiren icra hâkimine ifade vermesi gerekir.
Avukatlar, başkanın ceza davasından anlamayacağını söyleyip itiraz
etseler de, sanıklar hâkim karşısına çıkar. Mahkemeye giren
avukatlar başkana boş ruhsatların sahte olmadığını söyleyince,
sanıkları yakalayan komiser itiraz eder ve sahte olduğunu öne sürer.
Avukatlarla polis arasında yaşanan sözlü atışmanın ardından
avukatlar, kendi ruhsatlarını çıkarıp yakalanan ruhsatlarla
karşılaştırır ve "Hâkim Bey bunlardan hangisi sahte?" der. Hâkim bey
bakar... bakar... "Valla beni devlet buraya gönderdi. Beni hasta
hasta gecenin bu vaktinde ruhsatlarla uğraştırıyorsunuz. Hem cezadan
anlamam, hem hastayım. Sanıkları kefaletle serbest bırakın."
(Radikal Gazetesi 1.8.2000)
(Gerçek olay)
"Üsküdar'da bir hırsızlık olur. Polis kadına
sorar: "Şüphelendiğiniz biri var mı?" Kadın, "Apartmanda komşularım
var ama, bilmiyorum. Dairemin kapısı zorlanmış ve girilmiş" der.
Polis alt kata iner ve yukarıdaki daireyle ilgili sorular
sorar. Adam, "Valla ben su parasını almak için kapıyı çaldım"
yanıtını verir. 'Çaldım' lafını duyan polis, adamı alır götürür.
İfadesindeki 'çaldım' kelimesinin altını çizer, evrakları savcılığa
gönderir. Altı çizili kelimeleri okuyan savcı sorar: "Polisteki
ifaden doğru mu?" "Evet Savcı Bey" cevabını veren adam, yaptığı
hırsızlığı itiraf ettiği gerekçesiyle tutuklanır ve cezaevine
gönderilir. Üsküdar Adliyesi'nde, avukat tutukluluğa itiraz
edince, mahkeme başkanı, "Zaten bütün avukatlar da müvekkillerinin
suçsuz olduğuna inanır" der. Avukat ısrarla "Dosyayı okur musunuz?"
der. Başkan şöyle bir göz gezdirir. "Eee okudum." Avukat tekrar
uyarır, "Bir kez daha okuyun başkanım" Başkan dosyayı bir kez daha
okur.. Zile basar.. Kâtibi çağırır... "Çabuk sanığı serbest
bırakın!" (Radikal Gazetesi 1.8.2000)
(Gerçek olay)
"Bir gün yazıhaneme küçük bir kız geldi.
11-12 yaşlarında. Bana babasına "mahkeme açmak" istediğini söyledi.
İlk anda küçüğe babası tarafından birşeyler yapıldığını sandım.
Küçüğü hemen soru yağmuruna tuttum. ...Meğer babası evegelirken
dondurma almamışda ondan babasına kızıp mahkeme açmak istemiş. :)
İşte filmlerin çocuklar üstündeki etkisi diye düşündüm ve çocuğa
dondurma aldım neşesi yerinegeldi." (Av.Erkan Öz)
(Gerçek olay)
"Karının zinası sebebine dayalı olarak
Asliye Hukuk Mahkemesinde Koca tarafından zinaya dayalı boşanma
davası açılır...Deliller toplanmış ve hepsi kadının aleyhinedir.
Hakim karar için gerekli hazırlıklarını yapmıştır. Son celse tam
boşanmaya karar verecektir ki koca davasından vaz geçtiğini çok iyi
anlaştıklarını söyler. Hakime yapacak hiç bir şey kalmamıştır.
Taraflar kapıya yöneldiğinde mübaşire seslenir;" Oğlum Mehmet kapıyı
aç, sonuna kadar aç. Beyefendi sığmaz.." (Bir
meslektaşımızdan)
(Gerçek olay)
"Sivasın ilçelerinden birisinde davacı
müdahil davacı,hazine ve köy muhtarlığının taraf olduğu davada
mahkeme, davacı lehine karar verir. Müdahil ve diğerleri ise temyiz
ederler. Yargıtay delillerin denk olduğunu yerinde yeniden keşif
yapılıp gerekirse eski dinlenenlerinde yüzleştirilmesi gerekçesiyle
kararı bozar. Mahkeme yeniden keşif günü verir. Müdahil vekili keşif
günü keşfe katılamayacağı gerekçesiyle mazeret verir.Mahkeme
mazereti samimi bulmayarak reddeder. Keşfe gidilir zabıtlar
tutulmaya başlanıp kimlik tespitleri yapıldıktan sonra müdahil ve
daha önce müdahil lehine tanıklık ve bilirkişilik yapmış bulunanlar
keşif mahallinden uzaklaşırlar. Hakim bir tutanak tutturur.Tutanak
aynen şöyle: "Müdahil ve müdahil lehine tanıklık ve bilirkişilik
yapmış bulunan kişilerin keşif mahallinden sıvışıp kaçtıkları
görülmüş olup muhtar ve mübaşir vasıtasıyla çevre ve köy üç defa
aratılmış olup bulunamadıklarından keşfe son verilerek iş bu tutanak
birlikte imza altına alınmıştır." Keşif bitmiş müdahil vekili de
davadan çekilmiştir. Bunun üzerine mahkeme kararını verir. Gerekçesi
de şöyle; "....günü keşfe çıkılmış tutanakta belirtildiği gibi
müdahil ve müdahil lehine tanıklık ve bilirikşilik yapanlar keşif
mahallihn sıvışıp kaçtıklarından müdahil vekili önce mazeret verip
daha sonra da davadan çekilmiş bulunduğundan bütün bunlar zımni
kabul anlamına geldiğinden davacının davasının kabulüne, müdahilin
davasının reddine......" (Bir Meslektaşımızdan)
(Gerçek olay)
"Av.hayrunnisa Odabaşı'dan dinlemiştim.
Pendik Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen ve zina sebebi ile kocanın
açtığı bir boşanma davası ve davada tanık dinleme safhası. Hakim ilk
tanığı çağırır ve sorar ; "bak bu kadın kötü bir hayat yaşıyormuş,
hakkında öyle bir iddia var, ne diyorsun?" Adam "efendim?" diye
cevap verir ve hakim biraz daha açar: "Yani evladım bu kadının
başkaları ile ilişkisi varmış, ne diyorsun?" Adam yine anlamaz. Bu
kez hakim biraz da sinirlenerek, "yahu kadın genelevde çalışıyormuş,
ne diyorsun, bir bilgin varmı ?" adam bu kez cevap verir: " Ben hiç
görmedim hakim bey". (Av.Rahmi Arslan'dan)
(Bir avukat meslektaşımızın yaşadığı gerçek olay) "Bir
gün yazıhaneme bir şahıs geldi ve bir arkadaşının kendisine borcu
olduğunu ve ihtiyati haciz istediğini söyledi. Ben de bunun üzerine
kalkıp borçlunun adresine hacze giderek bir kaç malı haczettim. Borç
ödenmeyince alacaklı ısrarla malların muhafazasını istedi ve tüm
hamal kamyon gibi masrafları karşılayacağını belirtti. Ben de kalkıp
muhafaza için hacze gittim. Borçlu beni görünce çok şaşırdı,
muhafazayı durdurmak için para temini için arkadaşlarının yanına
gitti. Geri döndüğünde elinde elli beş milyon vardı. Bu miktarı
kabul etmeyince de, "Avukat hanım bunu çok zor buldum, sağolsun
Mehmet verdi de" demez mi! Mehmet bizim alacaklıydı.."Al bu parayı
avukata ver de haczi durdursun, başka türlü durmaz" diyerek borçluya
para vermiş..Zira alacaklı da borçlu da lazdı." :)
Ölmek üzere olan yaşlı zengin, avukatını, papaz efendiyi
ve doktorunu yanına çağırır ve onlara son arzularını söyledikten
sonra, "size vereceğim şu 10,000'er doları öldükten sonra mezarıma
tabutumla birlikte koymamı istiyorum" merak ediyorum acaba öbür
tarafa götürebilecekmiyim" der. Bir süre sonra adam ölür ve vasiyeti
gereği bu üç yakın dostu kendilerine emanet edilen paraları tabutla
birlikte mezara koyarlar. Aradan bir süre geçtikten sonra bir vesile
ile bir araya gelen bu üç kişiden biri olan papaz, -
"Biliyormusunuz aslında bana verilen 10,000 doların 6,000 dolarını
kiliseye yardım olarak harcadım, vicdanım hiç rahat değil acaba
yanlış mı yaptım?" der. Ondan cesaret alan doktor ise, -
"Aslını söylemek gerekirse ben de 8,000 dolarını acil bir ihtiyacım
için kullanmak zorunda kaldım, yerine koyacaktım ama
denkleştiremedim ve öylece koydum", der. Avukat ise kendinden çok
emin bir şekilde söze katılır. - "Ben ihtiyarın parasını hiç
harcamadım, olduğu gibi duruyor ve bu paranın tam karşılığı olan
10,000 dolarlık bir çeki mezara koydum". (Av.Rahmi
Arslan'dan)
(Gerçek bir olaydan)
... Geçen hafta bu dava için
mahkemeye gittiğimde benden önceki duruşmada orta yasli sempatik bir
adam vardı. Duruşmayi kaybetti. Çıkarken hakime donerek "temyiz
hakkım var mı" diye sordu. Hakim de "evet 10 gün içinde temyiz
edebilirsin" dedi. Onun üzerine daktilo yazan kız hakime
dönerek "7 gün efendim" diye uyardi. Hakim: "Kızım 10 gün
değil mi?" Kız: "Efendim Bilmemne davalarında 10 gün
bunlarda 7 gün" Böylece bir süre tartıştılar. Sonunda hakim
adama donerek "sen gene 7 gün içinde başvur ne olur ne olmaz"
dedi. İnanınki şok oldum. Bu o kadar bilinmeyecek bir konu mu
anlayamadim. Bir hakim bu kadar basit birşeyi bilemez
mi. Baska birinden duysam kesin inanmazdım ama gerçek. Sonuç
olarak: YAZ KIZIM :) gereği düşünüldü."... Hakan
Anaç"hukukçu olmayan bir vatandaş", HitNet Hukuk alanı, 17 Nisan 97
(Gerçek Bir olaydan)
(Tekirdağ AsliyeCeza Yargıcı Orhan
YEĞİN 'in bir anısı/Gönderen: Av.Akın Acar ) "Erzurumun bir
ilçesinde yıllar önce yargıçlık yaparken geçen bir olay. Savcı suçta
kullanılan araç ve aletlerin zoralımına (müsaderesine) karar
verilmesi yönünde mütalaa vermiş. Türk Ceza Yasası 'nın düzenlemesi
gereği dava konusu olayda kullanılan araçlar suç sabit görülürse
müsadere edilir. Olayın geçtigi zamanda da zoralıma konu olan ceza
davaları çok sayıda imiş. Olayımızda savcı esas hakkında görüş
(mütalaada) bulunurken, sanığa suça uygun cezanın verilmesinin yanı
sıra "olayda kullanılan suç aletinin müsaderesine" karar verilmesini
de istemiş. Bu istem yukarıda izah ettiğimiz kural çerçevesinde
normal gözükse bile... Dava konusu suç IRZA GEÇME
imiş..."
(Bir Savcının yaşadığı gerçek bir olaydan) "Kendini
öldürmeden önce "beni köye gömün!” diye mektup bırakan çocuğun
ölümünü soruşturmak için cesedin bulunduğu gecekondu
mahallesindeydik. Soruşturma ile ilgili olarak bir telefon etmem
gerekti, bakkalda telefon olduğunu söylediler. Olay yerine birlikte
gittiğimiz komiser yardımcısı ile birlikte bakkala girdik, telefon
nerede dedim. Bakkal tezgahın altından telefonu çıkarıp önüme koydu.
Birden dehşet içinde kalakaldım. Telefon kumbaralıydı. Bense o gün
ayın son günü olduğunu, cebimde bir kuruş bile bulunmadığını
unutmuştum. Şimdi ne yapacaktım. Şaşırıp kalakalmıştım. Birden
arkadan komiser yardımcısının bakkala bağırdığını duydum: "Koysana
ulan şuna bir 2.5 lira!" Bakkal bir robot gibi parayı kumbaraya
koydu. Ben de yine bir robot gibi numarayı çevirdim. Dükkandan çıkar
çıkmaz komiser yardımcısı: Beyim ben de yoktu! Demez mi?"
(Gerçek Olay. Av.Rahmi ARSLAN'dan ) "Bir kaç yıl önce
rahmetli olan bir üstadımızın anlattığı ve bizzat başından geçen bir
olay ;Bizim üsdat 1950'li yıllarda Erzurum'un Hınıs ilçesinde
hakimdir. Bir gün karşısına muhtarlık bütçesi yapmadığı için
hakkında kamu davası açılmış olan bir köy muhtarı getirilir. Adam
kürttür ve türkçeyi hiç bilmemektedir ve bu sebeple yanında biri de
tercüman olarak bulunmaktadır. Hakim bey (üsdat) tercümana
hitabederek sorar, -Sor bakalım neden bütçe yapmamış. Adam
soruyu kürtçeye çevirerek muhtara yöneltir. Muhtar bir gözü ile
hakime doğru bakarak tercümana sorar, -Bütçe çiye lo (Bütçe ne
demek) Bu cevap kendisine tercüme edildiğinde hakim bey
yargılamaya son verir ve kararı şöyle yazar. GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
"Sanığın bütçenin ne olduğunu bile bilmediği, tercümana "Bütçe çiye
lo" diye sormasından anlaşılmış olup, bütçe yapmamakta bir kastının
bulunmadığı ve mezkur suçun da kasten işlenebilecek suçlardan olduğu
sebebi ile sanığın beraatine...". Bu karar Yargıtay safhasından
geçtikten sonra kesinleşmiştir. Üstadı rahmetle
anıyorum."
(Gerçek Olay)
Japonyadaki bütün avukatların sayısı ABD’nin
başkenti Washington’daki avukatların sayısının yarısı kadardır.
Japonya Barolar Birliği Genel Sekreteri Koji Yanase ABD’de verdiği
konferansta bu gerçeği açıklayınca Amerikalılar çok şaşırmış. Sebebi
sorulduğunda Koji Yanase şu bilgiyi vermiş: "Bir Amerikalı
örneğin bir atış poligonunda hedef tahtasının arkasında dururken
vurulsa derhal mahkemeye gidip dava açar. Oysa bir Japon aynı
şekilde vurulsa hata bendeydi, orda durmamalıydım diye düşünür ve
mahkemeye gitmeyi aklına bile getirmez. Avukat sayısındaki fark işte
bu anlayıştan kaynaklanır.”
George ve Harry Balonda Atlantik okyanusunu
geçmektedirler. George Harry'ye döner ve biraz alçalip nerede
olduğumuzu anlayalım der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon
alçalmaya başlar. George "hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz
daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama
bağırır "hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen"
Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"
George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der. Şaşırır
Harry, "nasıl anladın" der. "Çünkü" der George "Verdigi bilgi %100
doğru ve tamamıyla faydasız".
Çiçero, soygunculuğu ve ahlaksızlığı ile ünlü olan bir
avukatın da bulunduğu kalabalık önünde nutuk atmaktadır. Çiçero'yu
çekemeyen avukat laf atar: - Ne havlayıp duruyorsun orada?
Çiçero cevabı yapıştırır: -Ne yapayım bir hırsız gördüm
de
Avukat yazıhanesinde telefon çalar, sekreter cevap
verir: - Alo Avukat Refik bey oradalar mı? - Avukat Refik Bey
maalesef vefat etti beyefendi. -Ah öyle mi peki teşekkür
ederim. Aradan 2 gün geçer aynı kişi yeniden arar: - Avukat
Refik bey oradalar mı? - Beyefendi Avukat Refik Bey vefat
etti. - Peki, teşekkürler.. 3 gün sonra aynı kişi yeniden
arar: - "Avukat Refik Beyle görüşebilir miyim?" - Beyefendi
size 2 defa Refik bey vefat etti dedim, niçin hala arayıp aynı
soruyu soruyorsunuz?!? - Özür dilerim hanımefendi, verdiğiniz
cevabı ne zaman duysam tarifsiz şekilde mutlu oluyorum da
ondan!"
Yaşlı çiftçi kısa süren bir hastalıktan sonra ölür. Yaşlı
çiftçi öldükten sonra cok kapsamlı bir hayat sigortası olduğu
meydana çıkar. Ve sigorta şirketi de bu sigortayı ödememenin
yollarını aramaktadir. Bunun için en güvendikleri, ağzı çok laf
yapan, en hızlı avukatlarından birini poliçenin incelenmesi için
köye gönderir. Kanuni işlemler sırasında, hızlı avukat yaşlı
çiftçinin ölüm raporunu imzalayan doktoru sorgulamaktadır. "Pekala
doktor, çiftçi öldüğünde siz yanında değildiniz, yaşli çiftçinin şu
anda adanın bir başka ıssız köşesinde yaşamadığını nereden
biliyorsunuz?" Doktor bir süre düşünür ve "biliyor musunuz,
haklısınız. O öldüğünde yanında değildim. O öldükten sonra otopsi
sırasında beynini çıkardım ve laboratuarımda formaldehid içinde
saklıyorum, bu durumda çiftçinin biryerlerde başarılı bir avukatlık
yaptığı kuvvetle muhtemel"
(Gerçek Olay) Anadoluda bir yerde, birsıcak yaz günü uzun
süren duruşmalardan sonra yorgun yargıç listedeki son davayı
görüşmek üzere sanığı huzura alır. Suç orman yasasına muhalefet,
suçlu bir köylü! Köylü uzun uzun savunmasını yapar. Zaten yorgun ve
sıcaktan bunalmış yargıç iyice bunanalır. Bu sırada sanık köylünün
adliyenin bahçesine bağladığı eşeği sahibinin savunması sırasında
anırmaya başlar. Yargıcın sabrı iyice taşmıştır. Köylüye (Eşeği de
kastederek) "Hanginizi dinleyeceğimi şaşırdım" der.. Köylü kendini
hiç bozmaz. Savunmasını tamamladıktan sonra yargıca döner,
sözlerinin bittiğini ifade eder ve "şimdi hangimizin lisanınından
anladınızsa ona göre kararınızı verin der.!!!" (İncigül
Yağcı'dan)
Bir akşam tiyatrodan çıkmış iki erkek arkadaş yolda yürürlerken
önlerinde iyi giyinmis, şık ve alımlı bir hanımın yürüdüğünü
farkederler. Erkeklerden birisi diğerine dönerek, "Bu hanımla bir
gece geçirmeye 500 dolar veririm" der. Bu sözleri işiten genç hanım
başını çevirir ve "Teklifinizi kabul ediyorum" der. Teklif yapan
erkekle hanım beraberce genç ve çekici kadının evine gidip hemen
yatağın yolunu bulurlar. Ertesi sabah apartmanı terkederken, adam
kadına 250 dolar verir. Hanım pazarlık bakiyesi parayi ister ve "250
dolar daha vermezseniz sizi dava ederim" der. Ertesi gün mahkemeden
gelen celp pusulasını gören adam şaşırır. Hemen avukatına gidip
olayı detaylarıyla anlatır. Avukat, "Bu esaslara istinaden aleyhine
bir karar alinabileceğini sanmıyorum. Ancak davanın nasıl sunulup
savunulacağını doğrusu pek merak ediyorum" diye mütalaasını verir.
Dava başlar ve ön soruşturmadan sonra hanımın avukatı mahkemeye dava
konusunu asağıdaki şekilde arzeder: "Muhterem hakim beyefendi,
müvekkilem, bu hanimefendi, itina ile yetiştirilip çimlerle örtülü
bahçe niteliğinde bir gayrımenkule sahip bulunmaktadır. Bu arazi
parçasını belli bir süre için davalı beyfendiye 500 dolar
karşılığında kiralamıştır. Davalı gayrımenkulü kira amacına uygun
olarak kullanmış ve kira müddeti sonunda tahliye ederken kira
bedelinin yarısı olan 250 doları ödememiştir. Kira tutarı yüksek bir
bedel değildir, kaldı ki kiralanan yer özel ve yasal bir bölgedir.
Dileğimiz adaletin yerine gelmesi ve davalının müvekkileme
anlaşmanin bakiyesi olan meblağı ödemesidir." Davalının avukati hiç
beklenmedik savunma karşısında şaşırır, fakat bir avukat olarak işin
enteresanlığından haz duyar ve hemen daha önce hazırladığı
savunmasını kenara koyarak davayı şöyle savunur: "Muhterem
hakim beyefendi, müvekkilim bu genç beyefendinin, bu genç hanımdan
sahibi oldugu gayrımenkulü bir süre için kiraladığı doğrudur ve
müvekkilim bu anlaşmadan son derece memnun kalmıştır. Bununla
beraber müvekkilim arazide bir kuyu bulmuş ve kuyuyu örgü taşlarıyla
donatmış, kuyuya boru indirmiş ve pompa yerleştirmiştir. Bütün bu
uğraşların işçilik masraflarını müvekkilim üstlenmiştir. Inancımıza
göre bütün bu arazi geliştirme çalışmaları ödenmeyen meblağı
karşılayacağından aleyhimize açılan davanın reddini talep ediyoruz."
Genç hanımın avukatı tekrar söz alır: "Muhterem hakim bey,
müvekkilem, davalının beyan ettigi gibi arazi üzerinde bir kuyu
bulunduğunu ve gerekli gelişmeleri yaptığını kabul ediyor ve
herhangi bir itirazda da bulunmuyor. Ancak bahis konusu kuyu zaten
arazide mevcut idi ve kuyu olmasaydı davalı muhtemelen bu araziyi
kiralamayacaktı. Ayrıca arazi tahliye edildiğinde davalı söz konusu
ettiği taşları, boruyu ve pompayı sökerek beraberinde götürmüştür.
Bu bakımdan davamızda ısrar ediyor ve vereceğiniz kararın adalete
uygun olmasını diliyoruz." Hanım davayi kazanir!... |